''Mutluluk'' okuduğum üçüncü Zülfü LİVANELİ kitabı. Daha önce de keyifle Serenad ve Leyla'nın Evi'ni okumuştum. Mutluluk, hep okunacaklar listemde vardı ama kitabından önce filmini izlediğim için sürekli erteliyordum ama tatlı arkadaşım Ceren tavsiye edince artık okumanın zamanı geldi dedim:)
Tarihimi de attım:)
Arka Kapak;
Meryem: Van Gölü kıyısındaki bir kasabada, Allah'ın kendisini sevmesinden başka bir şey beklemeyen 17 yaşında bir kız. Şeyh amcasının tecavüzüne uğramış. Bir töre cinayetine kurban gitmek üzere. PROF. Dr. İrfan Kurudal: İstanbullu tanınmış bir aydın. Hayattan hiçbir beklentisi kalmamış. Sahip olduğu herşeyi geride bırakarak, teknesiyle amaçsız bir Ege yolculuğuna çıkıyor. Cemal: Gabar Dağları'nda PKK peşinde koşmuş bir komando. Askerliğini bitirip eve döndüğünde ömrünün en zor göreviyle karşı karşıya kalıyor: Ailenin yüzkarası amca kızını töre gereği öldürmesi gerekiyor. Her biri mutluluğu arayan Meryem, İrfan ve Cemal, kendilerinin, birbirlerinin ve ülkenin ruhunun derinlerine doğru çalkantılı bir yolculuğa çıkıyorlar. Peki, onları neler bekliyor?
Mutluluk bana şunu öğretti; kitabını okuduğun filmi izleyeceksin ama filmini izlediğin kitabı okumuyacaksın! Benim için okuduğum her kitap aslında çektiğim bir film, okurken hafızamda görselleri canlanır.Mutluluğun filmini öncesinde izlediğim içinde kendi filmimi çekemedim aksine okurken hep filmden kareleri hatırladım bu da beni çok fazla mutlu etmedi!
376 sayfada neler vardı derseniz: Meryem'in doğumu ile başlayan bir hikayeyi anlatıyor. Annesi daha onu doğururken öldüğü için köyde adı uğursuza çıkan, evde zulüm gören, üvey anne elinde büyüyen kadersiz Meryem'in hikayesi. Zor olan hayatı aile reisi, çakma şeyh, hayvan amcasının ona tecavüzü ile darmadağın olur. Amcasının bozduğu namusunu temizlemesi gerekmektedir ki bunun içinde askerden yeni gelen oğlu Cemal'e verilir bu görev!!! Cemal ise komando olarak yaptığı askerliğin etkilerini daha üzerinden atamamışken, sevdiği kızla evlilik hayalleri kurarken düştüğü durum her şeyi mahveder. Ben bu satırları yazarken bile kimbilir kaç kızın infazına karar verilen bir ülkede yaşamak gerçekten utanç verici:( O köyde de kızların infazı için infazı yapanların ceza almamaları için İstanbul'a götürülen kızlardan biri oldu Meryem... Kitabın içinde bir tarafta da bir profösörden bahsediyor yazar ki eşinden, işinden bulunduğu çevreden sıkılan, kendini kaybeden ama kendini bulmak adına çıktığı yolculukta yolları Cemal ve Meryem'le kesişir. Aslında Mutluluğa dair yazacak çok şey var ama birazı da kitabı okuduğunuzda size kalsın istedim. Cemal Meryem'i öldürcek mi? Profösör ile Cemal ve Meryem'in yolları nasıl kesişti? Profösör çıktığı yolculukta istediğini bulabilicek mi? İşte bu soruların hepsi Mutluluğun içinde...
27 Şubat 2013 Çarşamba
26 Şubat 2013 Salı
Şubat Ayı Ganimetlerim- 2013
Bakalım bu ay'ın ganimetleri nelermiş... :)
1- Oruç ARUOBA- İLE
2- Samed BEHRENGİ- KÜÇÜK KARA BALIK blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
3- Zülfü LİVANELİ- MUTLULUK.
4- Murat MENTEŞ- DUBLÖRÜN DİLEMMASI blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
5- Orhan KEMAL- BABA EVİ blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
6- Woddy ALLEN- SIRF ANARŞİ blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
7- Nazım HİKMET- HENÜZ VAKİT VARKEN GÜLÜM blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
8- Ayşe KULİN- BORA'NIN KİTABI blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
9- Yaşar KEMAL- FIRAT SUYU KAN AKIYOR BAKSANA" BİR ADA HİKAYESİ 1 "
10- Sabahattin ALİ- MAHKEMELERDE blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
1- Oruç ARUOBA- İLE
2- Samed BEHRENGİ- KÜÇÜK KARA BALIK blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
3- Zülfü LİVANELİ- MUTLULUK.
4- Murat MENTEŞ- DUBLÖRÜN DİLEMMASI blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
5- Orhan KEMAL- BABA EVİ blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
6- Woddy ALLEN- SIRF ANARŞİ blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
7- Nazım HİKMET- HENÜZ VAKİT VARKEN GÜLÜM blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
8- Ayşe KULİN- BORA'NIN KİTABI blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
9- Yaşar KEMAL- FIRAT SUYU KAN AKIYOR BAKSANA" BİR ADA HİKAYESİ 1 "

11- Selim ÇİPRUT- CİVA blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan; tık tık
13- Orhan VELİ- HOŞGÖR KÖFTECİSİ blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
Peki sizin Şubat ayı ganimetleriniz neler? Cevaplarınızı merakla bekliyorum!
21 Şubat 2013 Perşembe
Sabahattin ALİ- MAHKEMELERDE
Mahkemelerde okuduğum dördüncü Sabahattin ALİ kitabı! Daha önce aşkla Kürk Mantolu Madonnayı, hüzünle Kuyucaklı Yusuf 'u ve İçimdeki Şeytan'ı okudum. Mahkemerde özellikle seçtiğim bir Sabahattin ALİ kitabı değildi çünkü 2013 yılında planlarım dahilinde tüm kitaplarını okumak var. Twitter dan bana ulaşan Yapıkredi Kültür Yayınları kitap hediye etmek istediklerini söyleyip bir de benim listeden seçip beğendiğim kitaplar olsun dediklerinde bir taneside mutlaka Sabahattin ALİ olmalı diye düşündüm. Burdan YKY'na tekrar çok teşekkür ederim. Hepsi keyifle okunmak için sırasının gelmesini bekliyor:)
Tarihimi de attım:)
Arka Kapak;
"...Hülasa: Kuyucaklı Yusuf yüzümüzü ağartacak bir sanat eseridir. Zararlı bir tarafını göremedim. Mevzuubahis tenkitler bugün el üstünde tutulan bazı Avrupa şaheserlerinde gördüğümüz -aynı mevzulara ait- tenkitler yanında son derece masum ve küçük kalır. Yanlız bir şahsın ve bir romanın değil, memleketimizde ilerlemesi lazım bir büyük ve faydalı sanatın da davasını gören Cumhuriyet adliyesinden zaten zayıf olan Türk romanının cesaretini kıracak bir karar çıkmayacağını kuvvetle ümit ederim.
Maarif Vekaleti Müfettişlerinden Reşat Nuri"
Yazarlığının yanısıra siyasal kimliği de öne çıkan Sabahattin ALİ, 1930'lu ve 1940'lı yıllarda Sol görüşlü olmanın bütün zorluklarını yaşadı. Filiz Ali'nin babasına ait bir sandıkta bulduğu belgeler, bu zorlukların ve çilelerin birer tutanağı niteliğindedir. Mahkemelerde Türk edebiyat tarihinde ilk defa Kuyucaklı Yusuf için Reşat Nuri tarafından yazılmış, sansür konusunda hala geçerli sayılabilecek görüşlerin ifade edildiği raporu, Sabahattin ALİ'nin soyadı konusundaki hassasiyetini, dönemin ünlü kişileri ile arasında geçen tartışmaları ve özel hayatına ışık tutacak birçok belgeyi içeriyor.
Benim hatam şu oldu ki bu kitabı almadan önce daha kapsamlı bir araştırma yapıp yanında bir de sözlük almalıymışım çünkü çoğu Arapça yazılmış belgeleri Türkçeye çevirildiği için çok fazla anlamını bilmediğim eski türkçe kelime vardı. Evet kitabı okurken google beni yanlız bırakmadı ama bazen anlamakta zorlandığım yerler olmadı desem yalan söylemiş olurum.
153 sayfa da Sabahattin ALİ'nin yakasını bırakmayan yasaklar, suçlamalar, davalar ve dilekçelerle nasıl uğraştığını anlatıyor. Benim de bayıla bayıla okuduğum Kuyucaklı Yusuf yüzünden başının ne kadar saçma sapan belaya girdiğini belgeler ile ispatlıyor. Ben üzülerek okudum çünkü; o yıllarda Sabahattin ALİ'yi böyle saçma sapan şeylerle üzüp, meşgul etmeyip onu sık sık mahkum etmeselerdi belki de bize keyifle okuyacağımız daha çok eser yazabilirdi. Sabahattin ALİ sever tüm kitap severlerin mutlaka okuması gereken bir kitap Mahkemelerde...
Tarihimi de attım:)
Arka Kapak;
"...Hülasa: Kuyucaklı Yusuf yüzümüzü ağartacak bir sanat eseridir. Zararlı bir tarafını göremedim. Mevzuubahis tenkitler bugün el üstünde tutulan bazı Avrupa şaheserlerinde gördüğümüz -aynı mevzulara ait- tenkitler yanında son derece masum ve küçük kalır. Yanlız bir şahsın ve bir romanın değil, memleketimizde ilerlemesi lazım bir büyük ve faydalı sanatın da davasını gören Cumhuriyet adliyesinden zaten zayıf olan Türk romanının cesaretini kıracak bir karar çıkmayacağını kuvvetle ümit ederim.
Maarif Vekaleti Müfettişlerinden Reşat Nuri"
Yazarlığının yanısıra siyasal kimliği de öne çıkan Sabahattin ALİ, 1930'lu ve 1940'lı yıllarda Sol görüşlü olmanın bütün zorluklarını yaşadı. Filiz Ali'nin babasına ait bir sandıkta bulduğu belgeler, bu zorlukların ve çilelerin birer tutanağı niteliğindedir. Mahkemelerde Türk edebiyat tarihinde ilk defa Kuyucaklı Yusuf için Reşat Nuri tarafından yazılmış, sansür konusunda hala geçerli sayılabilecek görüşlerin ifade edildiği raporu, Sabahattin ALİ'nin soyadı konusundaki hassasiyetini, dönemin ünlü kişileri ile arasında geçen tartışmaları ve özel hayatına ışık tutacak birçok belgeyi içeriyor.
Benim hatam şu oldu ki bu kitabı almadan önce daha kapsamlı bir araştırma yapıp yanında bir de sözlük almalıymışım çünkü çoğu Arapça yazılmış belgeleri Türkçeye çevirildiği için çok fazla anlamını bilmediğim eski türkçe kelime vardı. Evet kitabı okurken google beni yanlız bırakmadı ama bazen anlamakta zorlandığım yerler olmadı desem yalan söylemiş olurum.
153 sayfa da Sabahattin ALİ'nin yakasını bırakmayan yasaklar, suçlamalar, davalar ve dilekçelerle nasıl uğraştığını anlatıyor. Benim de bayıla bayıla okuduğum Kuyucaklı Yusuf yüzünden başının ne kadar saçma sapan belaya girdiğini belgeler ile ispatlıyor. Ben üzülerek okudum çünkü; o yıllarda Sabahattin ALİ'yi böyle saçma sapan şeylerle üzüp, meşgul etmeyip onu sık sık mahkum etmeselerdi belki de bize keyifle okuyacağımız daha çok eser yazabilirdi. Sabahattin ALİ sever tüm kitap severlerin mutlaka okuması gereken bir kitap Mahkemelerde...
20 Şubat 2013 Çarşamba
Türkiye Kayası
2012-2013 Tiyatro sezonunun dokuzuncu oyunu da "Türkiye Kayası"
Oyuncular;
Melike; Hikmet KÖRMÜKÇÜ
Nazmi; Nevzat ÇANKARA
Sevginar; Sevtap ÇAPAN
Güneş; Selim Can YALÇIN- Elyesa Çağlar EVKAYA
Gümrük Memuru; Kubilay PENBEKLİOĞLU
Aleksandır(Saşo); Hakan YAVAŞ
Yazan; Fehime SEVEN
Yöneten; Şükrü TÜREN
Konusu;
Türkiye'nin en genç yazarlarından Fehime Seven'in yaşanmış bir olaydan yola çıkarak yazdığı oyunda, Bulgaristan'dan göç etmek zorunda kalan bir ailenin öyküsünü anlatıyor. Türkiye'de sıfırdan başlayacakları hayata, geçmişten taşımayı istedikleri her şeyi o arabaya yüklemişlerdir. Anıları, aşkları ve hayalleri sınırın ardında bırakıp yeni ümitlerle yola çıkan aile, hiç beklemediği bie engelle karşılaşacaktır...
Türkiye Kayasını yazan tatlı bayan daha 19 yaşında o yüzden Fehime SEVEN ismini öncelikle bir hafızamıza kazıyalım derim! Daha bu yaşta bu kadar etkileyici bir oyun yazan Fehime SEVEN gelecekte neler yazar, ben şimdiden meraktayım...
Bulgaristan'dan asıl vatanları Türkiye'ye göç etmek isteyen dört kişilik bir ailenin hüzünlü yol hikayesini anlatıyor Türkiye Kayası. Binbir zorluklarla aldığı arabalarına eşyalarını, hatıralarını, hayallerini ve umutlarını alarak yola çıkıyorlar başlarına neler geleceğinden habersiz. Düşününce zaten Bulgaristan da sığıntı gibi yaşayıp gördükleri zulümden daha kötüsü ne olabilir ki! Zorlukla geçtikleri Bulgar sınırından sonra Türkiye sınırına gelene kadar güle oynaya gelen aile tam Türkiye'ye giriş yapacakları sırada acı gerçekle karşılaşıyorlar. Bürokrasi yüzünden serbest bölgede beklerken geçmişle, gelecek arasında ki yüzleşmelerini yaşayan aile kızlarının yıllarca zülum gördükleri Bulgarlar değilmiş gibi bir Bulgar erkeğine aşık olduğunu öğrenince yıkılıyorlar. Aslında herşeyi iki çocukları için yapmışken çocukların onları soktuğu durum çok trajik:(
Zaman zaman yavaş ritminden dolayı azıcıkta olsa sıkılmadım desem yalan söylemiş olurum. Ama izlenesi güzel bir oyun. Hele ki Bulgaristan göçmeni iseniz mutlaka izlemelisiniz!
Oyuncular;
Melike; Hikmet KÖRMÜKÇÜ
Nazmi; Nevzat ÇANKARA
Sevginar; Sevtap ÇAPAN
Güneş; Selim Can YALÇIN- Elyesa Çağlar EVKAYA
Gümrük Memuru; Kubilay PENBEKLİOĞLU
Aleksandır(Saşo); Hakan YAVAŞ
Yazan; Fehime SEVEN
Yöneten; Şükrü TÜREN
Konusu;
Türkiye'nin en genç yazarlarından Fehime Seven'in yaşanmış bir olaydan yola çıkarak yazdığı oyunda, Bulgaristan'dan göç etmek zorunda kalan bir ailenin öyküsünü anlatıyor. Türkiye'de sıfırdan başlayacakları hayata, geçmişten taşımayı istedikleri her şeyi o arabaya yüklemişlerdir. Anıları, aşkları ve hayalleri sınırın ardında bırakıp yeni ümitlerle yola çıkan aile, hiç beklemediği bie engelle karşılaşacaktır...
Türkiye Kayasını yazan tatlı bayan daha 19 yaşında o yüzden Fehime SEVEN ismini öncelikle bir hafızamıza kazıyalım derim! Daha bu yaşta bu kadar etkileyici bir oyun yazan Fehime SEVEN gelecekte neler yazar, ben şimdiden meraktayım...
Bulgaristan'dan asıl vatanları Türkiye'ye göç etmek isteyen dört kişilik bir ailenin hüzünlü yol hikayesini anlatıyor Türkiye Kayası. Binbir zorluklarla aldığı arabalarına eşyalarını, hatıralarını, hayallerini ve umutlarını alarak yola çıkıyorlar başlarına neler geleceğinden habersiz. Düşününce zaten Bulgaristan da sığıntı gibi yaşayıp gördükleri zulümden daha kötüsü ne olabilir ki! Zorlukla geçtikleri Bulgar sınırından sonra Türkiye sınırına gelene kadar güle oynaya gelen aile tam Türkiye'ye giriş yapacakları sırada acı gerçekle karşılaşıyorlar. Bürokrasi yüzünden serbest bölgede beklerken geçmişle, gelecek arasında ki yüzleşmelerini yaşayan aile kızlarının yıllarca zülum gördükleri Bulgarlar değilmiş gibi bir Bulgar erkeğine aşık olduğunu öğrenince yıkılıyorlar. Aslında herşeyi iki çocukları için yapmışken çocukların onları soktuğu durum çok trajik:(
Zaman zaman yavaş ritminden dolayı azıcıkta olsa sıkılmadım desem yalan söylemiş olurum. Ama izlenesi güzel bir oyun. Hele ki Bulgaristan göçmeni iseniz mutlaka izlemelisiniz!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)