28 Mart 2013 Perşembe

Mart Ayı Ganimetlerim- 2013

      Bakalım bu ay'ın ganimetleri nelermiş... :)
   1-Maksim GORKİ- EKMEĞİMİ KAZANIRKEN.
   2- Woody ALLEN- EĞRİSİ DOĞRUSU blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan; tık tık
   3- Emrah SERBES- HİKAYEM PARAMPARÇA blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
   4- Agatha CHIRISTIE- DOĞU EKSPRENSİNDE CİNAYET blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
    5- Stefan ZWEIG- SATRANÇ blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan; tık tık
    6- Hakan GÜNDAY- AZ blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık

7- Uygar ŞİRİN- KARIŞIK KASET blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
    8- George ORWELL- BİN DOKUZ YÜZ SEKSEN DÖRT.
    9- William SHAKESPEARE- ROMEO ve JULIET blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan;tık tık
    10- John UPDIKE- BECH DÖNDÜ.
    11- E L JAMES- ÖZGÜRLÜĞÜN ELLİ TONU blogumda da yorumlarımı paylaştım burdan; tık tık
    12- AŞK-I A-LA.
    Peki sizin Mart ayı ganimetleriniz neler? Cevaplarınızı merakla bekliyorum!

27 Mart 2013 Çarşamba

Yaşar KEMAL- FIRAT SUYU KAN AKIYOR BAKSANA- BİR ADA HİKAYESİ 1

   İlk kez okuduğum yazarların beni ne kadar heyecanlandırdığını sanırım daha önce 4545454 kez söylemişimdir. Neden daha önce Yaşar KEMAL okumadım bunu çok merak ediyorum! İnsana okurken hep bu soruyu sorduruyor da ondan. Yapı Kredi Yayınları bana twitterdan ulaştıklarında seçtiğim diğer kitaplardan biri de bu oldu. Aslında Bir Ada Hikayesi bir dörtleme ben ilkini bitirmenin huzuru ile diğer üçünü okumaya hazırım bile:)
    Tarihimi de attım...
    Arka Kapak;
    Bir Ada Hikayesi dörtlüsü, savaşlardan, kırımlardan, sürgünlerden arta kalan insanların, Yunanistan'a gönderilen Rumların boşalttığı bir adada yeni bir yaşam kurma çabalarını konu alır. Umut romanın baş kahramanıdır.

    Lozan'da alınan mübadele kararıyla,  Rumlar Yunanistan'a gönderilmiş ve savaşlarda yerini yurdunu yitirmiş insanların Ege'deki bu adaya yerleştirilmelerine karar verilmiştir. Adanın kaderi Poyraz Musa'nın gelişiyle değişir. Adaya sığınan çeşitli kökenlerden insanlar, Poyraz Musa'nın desteğiyle yaşadıkları bütün acılara karşın umudu ayakta tutarak yeni bir yaşamın filizlerini yeşertirler.


    " Yaşar Kemal çağdaş dünyanın en büyük anlatıcılarından biridir. Onu okumak yaşamın kendisini anlamaktır. O, korkusuz bir kahraman gibi yazıyor."                                                                                                      

                                                                                                                                         John BERGER

    " Yaşar Kemal Homeros'tan bu yana gelen en eski geleneksel anlatıcıdır. Başka bir sesi olmayan halkın sesidir."

                                                                                                                                         Elia KAZAN

    " Yitirdiğimiz anlatım geleneğini ne mutlu ki Yaşar Kemal bulmuş. Tarihi ve politikayı altüst ederek yirmibeş- otuz yüzyıl sonra Yunanlı ozan (Homeros) susmuş ve söz sırası Troyalı ozana (Yaşar Kemal) geçmiş."

                                                                                                                                  Robert KANTERS

    " Ne zaman çağdaş bir romancı örneği vermem istense, aklıma ilk gelen isim Yaşar Kemal olmuştur."

                                                                                                                           Raymond WILLIAMS
    Bir Ada Hikayesi'nde I. Dünya Savaşı’nın ardından Anadolu halkının çilesini konu alır.Romanın kahramanı Poyraz Musa adında şeref madalyalı bir savaş gazisidir. Savaştan sonra gittiği köyünde kimseleri bulamaz ve Ege’de Kaz Dağı’nı gören terketilmiş  Karınca Adası’dan bir ev ve değirmen alarak yerleşir.Karınca Adası da mübadele zamanı yıllardır yaşadıkları adalarını bırakmak zorunda olan Rumlar yaşamaktaydı. Bir yandan da savaşta peşine takılan kanlılarından kaçmakta olduğu için ismini Poyraz Musa yapmıştır. Adaya ilk gelen olan Poyraz Musa burada mübadele ile gitmemiş Rum Vasili’yi bulur. Vasili adada tek başına saklanırken birden Poyraz Musa'nın gelmesi ile onunda hayatı değişecektir. Başlarda kimse adaya gelmez. Fakat zamanla kasaba Anadolu’daki savaştan kaçmış, yoksulluktan bitap düşmüş insanlarla dolmaya başlıyacaktır. O terketilmiş ada da evlerini, eşyalarını, anılarını bırakarak giden Rumlar'ın sonradan gelen yeni sahiplerinin olacak olması okurken bile beni çok etkiledi. 
   Bir Ada Hikayesi dokunaklı bir Türkiye gerçeğini anlatıyor. Yaşar KEMAL'in ağdalı dili benim çok hoşuma gitti. Siz bu yazıyı okurken ben serinin ikinci kitabına başlama planları yapmaktayım...

26 Mart 2013 Salı

Hakan GÜNDAY- AZ

   Hakan GÜNDAY'la ilk tanışmamız ''Piç'' kitabı ile başladı. Piç'le pek anlaşamadığımız için ben bir daha Hakan GÜNDAY okumam derken sevgili Kitap Bağımlısı arkadaşım Ceren Az'ı mutlaka okumalısın dediğinde de onunla benzeyen kitap zevklerimizden dolayı hemen okunacaklar listeme aldım!
    Tarihimi de attım!
    Arka Kapak;
    "Diyebilirsin ki, bir insanı, fotograflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki çok az...O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum...Az...
    Sen de fark ettin mi? Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfebe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi..."

   Bir tarikat şeyhinin oğluyla evlendirilen 11 yaşındaki korucu kızı Derda ile hapishanedeki bir gaspçının aynı yaştaki oğlu " mezarlık çocuğu " Derda'nın bir mezarlıkta kesişen hayatlarının, bu iki çocuğun kırk yıl boyunca her tür şiddetle yontulup birbirlerine hazırlanışlarının, ( bütün anlamlarıyla ) Yazı'nın onları birleştirmesinin hikayesi. Çocuk şiddeti, hayatın şiddeti, aşkın şiddeti, inancın şiddeti, hırsın şiddeti üzerine, A'dan Z'ye şiddet üzerine, dilin ve yazının şiddetiyle bir roman...
  ''Ahhhh! Hakan GÜNDAY ahhHH!'' diye mi başlasan beni ne kadar mahvettiğini mi anlatsam bilemedim. Evet, Az'ın şiddet dolu sarsıcı bir kitap olduğunu duymuştum arka kapağında da okumuştum ama beni bu kadar etkileyebileceğini düşünmemiştim. Kitapta aynı yaşta olan aynı isme sahip bir kız bir erkek çocuğun birbirlerinden habersiz aslında birbirlerine bağlı iğrenç kaderlerini anlatıyor. Şuan yazmakta o kadar zorlanıyorum ki anlatamam. Bu sabah 192. sayfa'yı okurken gerçekten midem bulandı:( Neden derseniz? 11 yaşında masum Derda'nın evlendirilip Londra'ya gitmesine mi üzüleyim? Sadece para için aynı anda 52 kişi ile beraber olamasına mı? Yoksa diğer Derda'nın hapiste olan babasından dışarda olan tek yakını annesi de ölünce yetiştirme yurduna girmemek için annesinin ölümünden sonra öldüğünü saklayıp onun ölüsü ile günlerce yaşadıktan sonra bulduğu balta ile parçalara ayırıp gömmesine mi?
   Ben stres, üzüntü ve kalp sıkıntısı ile Az'ı okurken birden olaylar Oğuz ATAY'a bağlanıyor ki bu da benim için sürpriz oldu. Tam da Tutunamayanlar'ı okunacaklar listeme aldığım sırada!!! Az'ı okuyanlar bilir okumayanlarda kitapta öğrenecekler Oğuz ATAY'ın mezarı geçiyor kitapta, İstanbul da ve Edirnekapı Mezarlığında tek başıma gideceğimi sanmam ama Tutunamayanları okuduktan sonra gidip olay mahallini görüp kendime zulüm yapmakta yapılacaklar listem de!!!
   Az gerçekten sarsıcı ama harika bir kurgu, ben sarsılmam sarsılsam da sorun değil diyorsanız keyifli okumalar...

25 Mart 2013 Pazartesi

Uygar ŞİRİN- KARIŞIK KASET

   Karışık Kaset ismi'ni ilk  Ferhan 'ın twitter adresinden kapak tasarımını dostu Duygu YEGÜL 'ün yaptığını paylaştığında öğrenmiştim. Ferhan'ı daha önce blogumda da konuk etmiştim. Okumamış olanlar için burada! Ferhan'ı çok yakından tanımasam da sosyal medyada severek takip ettiğim biri, onun dostu Duygu, Karışık Kaset'in kapak tasarımını yaparsa elbette destek olmak için bana da blogum için okumak düşer diye düşündüm:)
    Tarihimi de attım!
    Arka Kapak;
    "
   -Niye anlatmıyorsun?
   -Neyi?
   -Neden böyle davrandığını?
   -Bilmiyor musun?
   -Bilmiyorum.
   -Bilmiyorsan ben de anlatmıyorum.
   -Ama çok saçma! Bilmiyorsam anlatman lazım.
   -Bence senin bilmen lazım.
   -Başka bir şey söylemeyecek misin?
   -Kaset var ya işte.
                               "

    Şimdi söyle...İrem'le 1990'da tanıştık. Ben 13 yaşındaydım, o 12. Ben tabii küt diye aşık oldum, gittim bir karışık kaset hazırladım. Ama İrem'in derdi başkaymış. Sanırım. Tam da emin olamadım. Sonra tuhaf bir şey oldu, 10 yılda bir karşılaşmaya başladık. Saat gibi, aksatmadan. Hayat ya bizle dalga geçiyordu ya ada bize yeni bir şans veriyordu.
   Sonuçta iş öyle bir yere geldi ki
20 yıldır birlikteydik ama daha ilişkimiz başlamamıştı.
   Karışık mesele.
    292 sayfa'nın her sayfası buram buram müzik kokan bir kitap Karışık Kaset! Ulaş'ın 20 yıl boyunca İrem'e olan aşkını anlatıyor. Ulaş öyle bir adam ki etrafında ki insanlarla sözel olarak sağlıklı iletişim kuramadığından hayatında yaşadığı tüm duygular için o ana uygun kasetler dolduruyor. Kitabın sevdiğim yanı da Uygar ŞİRİN kitabı üç parçaya bölmüş. Olaylar 1990 da başlayıp İrem'le her 10 yıl da bir karşılaşmalarına göre 2000 ve 2010 diye ayrılıyor. İrem'le Ulaş'ın aşklarının önüne hep bir engel çıkıyor. Kitabı okurken kimi zaman sen anca kaset doldur Ulaş diye kızmadım da değil aslında:) Kasetleri ve 90'ları  özlediyseniz okunacak, Ferhan'ın tabiri ile tatlı bir kitap...

22 Mart 2013 Cuma

Agatha CHRISTIE- DOĞU EKSPRESİNDE CİNAYET

   Hedefim tüm Agatha CHRISTIE kitaplarını okumak, yolum uzun biliyorum ama acelem yok diyerek kendimi teselli ediyorum:) İlk tanışmamız On Küçük Zenci ile başladı sonra Briç Masasında Cinayet 'le devam etti sırası ile 3 Yanlış 3 Ceset, Nereye?, Birisi Ölecek , Ölüm Meleği , Koltuktaki Ölü, Cinayet Salgını ve dokuzuncu Agatha CHRISTIE kitabı ile Doğu Ekspresinde Cinayet...
    Tarihimi de attım:)
    Arka Kapak;
    Gece yarısından sonra artan şiddetli tipi yüzünden Doğu Ekspresi artık yoluna devam edemeyecek durumdadır. Yılın bu zamanlarında lüks tren tamamen doludur. Ertesi sabah yapılan kontroller sonucu tüm yolcuların sağsalim trende olduğu anlaşılır. Ancak defalarca bıçalanarak öldürülen Amerikalı yolcunun kompartımanının kapısı içeriden kitlidir.
   Sonunda trende yolculuk etmekte olan Hercule Poirot cinayeti incelemeye başlar. Ancak kimi yolcular cinayetin izlerini yok edebilmek için yaşlı dedektifin dikkatini dağıtmaya çalışırlar. Poirot, kehanet sayılabilecek bir saptamayla cinayeti bir değil iki şekilde çözümlemeyi başarır.
    Agatha CHRISTIE kitapları beni hep şaşırtırdı ama Doğu Ekspresinde Cinayet hepten şaşırttı. Kitabın baş kahramanı Hercule Poirot'un kitapta İstanbul'a uğraması ve sık sık İstanbul'un adının geçmesi beni ayrıca çok mutlu etti. Doğu Ekspresinde Cinayet adı gibi aslında trende yaşanan bir cinayeti anlatıyor. Poirot'un aldığı mektup doğrultusunda zar zor yer bulduğu Doğu Ekspresine binmesi ile macera başlıyor.
    Düşünsenize bir gün gazetede bir aile faciasını okuyup çok üzülüyorsunuz sonra üzerinden yıllar geçmesine rağmen yolculuk yaptığınız vagonda ki öldürülen yolcu ile bağlantısı olduğunu öğreniyorsunuz! ŞOK!!! Tabii o trende Poirot olupta olayı dahil olmaması düşünülemez. Olayı enine boyuna araştırsalar da, katilin hala o vagonda olduğunu bilseler de sonuca ulaşamıyorken olaylar birbirine o kadar trajik bir bağlantı ile açığa çıkıyor ki ağzınız açık kalabilir. Kim bilir belki katil tek kişi değildir??? Soluk soluğa okuyacağınız bir Polisiye roman okumak  isterseniz Doğu Ekspresinde Cinayet en doğru karar!

21 Mart 2013 Perşembe

Stefan ZWEIG- SATRANÇ

   Bazı kitaplar hep aklımızda, hep okunacaklar listemizde ama hani bir türlü sıra gelmez, şu da bitsin okurum bu da bitsin alırım deriz ya.. Satranç'ta onlardan biri. Bir de sırayı getirip okuduğumuzda bir kitabı sebepsiz ne kadar beklettiysek o da bizi mahçup edecek kadar da güzel olmaz mı?
    Tarihimi de attım!
    Arka Kapak;
    Rastlantı sonucu eline geçirdiği bir itapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr.B.nin öyküsüdür görünüşte Stranç. Ama derinlerde bir veda mektubudur aslında.

   Stefan Zweig'ın Brezilya'da sürgündeyken yazdığı ve Şubat 1942'deki intiharından birkaç ay önce tamaladığı Satranç, Avrupa kültürünün faşizm tehlikesi altında yok oluşuna işaret eder.

    Avrupa kültürüne elveda derken yaşama da veda etmeyi seçen Zweig'ın yapıtı, gerilimli kurgusu ve kahramanın ruhsal gelgitlerinin işlediği dokusuyla, kısa ama her bakımdan etkileyici, olağanüstü bir uzun öyküdür.
    Bazı kitaplar vardır 650 sayfadır okursun uzun uzun sonra bakmışsın bitmiş ama sana hiçbirşey katmamış. Sırf bu tezimin üstüne onlarca kitap ismi yazabilirim. Bazı kitaplar da vardır 71 sayfadır ama seni derinden etkiler işte Satranç onlardan biri. Her kitap severin okuması gereken harika bir uzun öykü.
    Kitap kısa olduğundan burada anlatırsam eğer bu yazıyı okuyupta kitabı okumaya karar veren Kitap Bağımlıları'na haksızlık etmiş olurum. Nedenini okuduktan sonra daha iyi anlıyacaksınız ama kısa bir fikir sahibi olmanız için Satranç yaşamdan kopmak üzere olan bir insanın hayatını ne kadar değiştirebildiğini aslında değiştirdiğinde de ne kadar büyük bir çıkmazın içine soktuğunu anlatıyor.
   Bu yazıyı okuyupta Satranç'ı okuyan Kitap Bağımlıları ile bu kitap üzerine saatlerce konuşmak isterim!!!

20 Mart 2013 Çarşamba

WILLIAM SHAKESPEARE- ROMEO VE JULIET

  Shakespeare'in önemli eserlerinden biri olan  Hamlet 'i okuduktan sonra sıra kesinlikle Romeo ve Juliet 'teydi. Yine daha önce niye okumadım diye kendime kızıdığım kitaplar arasında yerini aldı bile.
    Tarihimi de attım!
    Arka Kapak;
    William Shakespeare (1564-1616): Oyunları ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle yaklaşık 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdüren efsanevi yazar, Romeo ve Juliet'de birbirinden  farklı pek çok toplumda benzerleriyle karşılaşılan trajik bir ilişkiyi, düşman ailelerin çocukları arasında doğan aşkı ele alır. Romeo ve Juliet'in umutsuz aşkını romantik örgüsünün yarı karanlık örtüsüyle sarmalayan eser, buna rağmen insan ilişkilerini gerçekci bir anlayışla gözler önüne serer.
    400 yıllık bir geçmişi olan bu eseri olumlu ya da olumsuz eleştirmek haddime bile değil diye düşünüyorum. Kesinlikle okunması gereken harika bir eser. Daha önce Hamlet'i okumuş biri olarak Romeo ve Juliet'in de çok hoşuma gittiğini söylemeliyim, okurken kendi oyunumuda hayal gücümde oynatmak çok hoşuma gitti. Ama bu hüzünlü aşk hikayesi'ni okurken özellikle son perdesinde gözyaşlarımı tutamadığımı itiraf etmeliyim. :( İstanbul da ilk Romeo ve Juliet oyununa koşa koşa gitmek de planlarım dahilinde. Bakalım ben mi hayallerimde daha iyi yönetmişim yoksa oyunun yönetmeni mi? 

Ama bu oyunda yanıma bolca mendil almayı unutma diye de notumu almış bulunmaktayım.

   Siz bu yazıyı okurken ben çoktan Shakespeare'in başka bir eseri olan Macbeth'in kitap siparişini verdim bile:)

Woody ALLEN- EĞRİSİ DOĞRUSU

   Bazı yazarların tüm kitaplarını okumak istiyorum. Woody ALLEN da bunlardan biri. İlk daha kitaplarımı biriktirmeye başlamadan önce sevgili Lulucumm dan ödünç alıp Tüysüz'ü okumuştum. Sonrasında blogumda da yazdığım Yan Etkiler , Sırf Anarşi ve şimdi de Eğrisi Doğrusu...
    Tarihimi de attım:)
    Arka Kapak;
Sinemacı, yazar, oyuncu ve komedyen kimlikleriyle çağımızın tartışmasız en iddialı ve yaratıcı figürlerinden Woody Allen'dan zeka dolu ve sivri dilli bir kitap: Eğrisi Doğrusu. "Hayattaki tek pişmanlığım bir başkası olmamak" diyen Woody Allen; ince bir mizah ve keskin göndermelerle ördüğü kitabıyla gündelik hayatın mnotonluğuna absürdün sınırlarında dolanarak karşı çıkıyor. Eğrisi Doğrusu; giderek saçmalaşan ve saçmalığıyla bunaltan bir dünyada, absürdün serin sularında geziniyor.

Tek satırlık espirilerden fazlasını arıyanlara ilaç gibi gelecek Eğrisi Doğrusu, hem güldürüp hem düşündürme iddiasında dersek yalan olur.

İyi vakit geçirin, o kadarı yeter.
    Beni tanıyıp blogumu takip edenler bilir Woody Allen'ı ne kadar çok sevdiğimi. 104. sayfaya kadar da yok bu kitabını çok sevmedim demiştim ama şu cümleyi görünce cinlerim tepeme çıktı. "Satranç hocasının annesinin Türkler tarafından tecavüze uğramasına bile şahit olmuştu." Tamam tecavüz konusunda yakın tarihte bile kötü şeyler yaşandı ama her fırsatta bunu kitapta bile örnekleme vererek yazmak çok kötü.Biz de sudan çıkmış ak kaşık olmaya biliriz ama Türklüğü ile gurur duyan biri olarak beni çok rahatsız etti:( O yüzden kitap  hakkında daha fazla yorum yazmakta uzun bir süre Woody Allen okumakta istemiyorum!!!

19 Mart 2013 Salı

Emrah SERBES- HİKAYEM PARAMPARÇA

   Uzun bir aradan sonra yazı yazmak harika:) Neden bu kadar ara verdiğimi ne siz sorun ne de ben cevap vereyim olur mu? Emrah SERBES ve Hikayem Paramparça ismini o kadar çok kişiden duydum ki mutlaka okumalıyım diye düşündüm. Kitabı bir solukta okuyup bitirdiğimde ne kadar doğru bir karar vermiş olmanın mutluluğu ile yazıyorum bu satırları:)
    Tarihimi de attım:)
    Arka Kapak;
"Annemin öldüğünü anlatma, onun etkisi altında olduğum için kendisini sevdiğini düşünmesin."
"Tamam Galip."

"Karanlıkta uyuyamadığım için gece lambasını açık bıraktığımı anlatma, beni ottan boktan korkan biri zannetmesin."
"Tamam Galip."

"İlk defa aşık olduğumu anlatma, beni bu konularda tecrübesiz biri zannetmesin."
"Tamam Galip."

"Geçen sene el fenerini çekmeyi unutup Katal'ı boklu dereye yuvarladığımızı anlatma. Malının kıymetini bilmeyen biri olduğumu düşünmesin."
"Tamam Galip."

"Babamın  orospu çocuğu olduğunu anlatma. Onu bizzat ben anlatmak istiyorum."
"Tamam Galip."

Gecenin ilk müşterisi olan, sabahçı kahvelerinde, çorbacılarda ayılan genç adamlar. Bazen en anlamsız yüzü yaşamanın ve bazen yel değirmenini arayan içli bir hatıra. Henüz ölmemişler ve ölümle tanışmamışlara yazılmış hikayeler...Namluya sürülmüş küfür...Büyümemiş bir çocuk...Pati yapan arabalar, yutkuna yutkuna dinlenen şarkılar ve hayattan meseleler. Kutlanan yenilgiler, "hayat kerpiçten bir gökdelen sevgili kardeşim, yanlış bir parantezde yaşıyoruz. Bırak konuşalım, iki çift laf edelim, yüz yüze bakıyoruz..."

Emrah SERBES, hayatı kendine katık eden, sokaktan çağlayan bir sesle yeraltının dumanını anlatıyor bize. Bitmez bir ergen öfkesiyle kuyuya düşmüş çocuklara sesleniyor.

Emrah SERBES'ten parça parça anlar, parça parça anılar, paramparça hikayeler...
    174 Sayfa'yı bir solukta okudum. Dolu dolu Afili Parçalar ve Galip İşhanı hikayesi diye ikiye ayrılmış kitap.  Hikayeleri parça parça okuyup paramparça olurken de araya serpiştirilmiş fotograflar harika.Ümit Bektaş'ın kadrajına sağlık! Beni Afili Parçalardan daha çok Galip İşhanı hikayesi daha çok etkiledi. Kitapta kendime dair okadar çok nokta yakaladım ki! Bir kere bir hemşire mevzusu var, olaylar Karamürsel ve Gölcük'te geçiyor.Şunlar, bunlar oldu diye anlatılacak bir kitap değil, adı gibi parça parça hayattan acı, tatlı paramparça hikayeler anlatılıyor. 
Kısa bir mola vermek isterseniz bence okumalısınız!

11 Mart 2013 Pazartesi

Blogger Kitap Anketi- Tuğçe'sel Şeyler

    Uzun bir aradan sonra seri'nin beşinci buluşmasını Tuğçe'sel Şeyler ile gerçekleştirdik. Gerçekten çok keyifli bir sohbetdi. Bakalım Tuğçe neler demiş...?



*İlk okuduğunuz kitap?
Ayşegül Küçük Anne.

*Şuan ne okuyorsunuz?

Beki İkala ERİKLİ'nin Meleklerle Yaşamak kitabını okuyorum.

*Bu zamana kadar sizi en etkileyen kitap hangisi?

2. veya 3. sınıfta okuduğum Uspenski Fedor Amca.

*Ayda ortalama kaç kitap okuyorsunuz? 

Ne yazık ki zamansızlıktan iki.

*En çok hangi tür kitapları okumayı seviyorsunuz?

Siyaset ve cinayet romanları dışında her tür diyebilirim.

*Kitap alışverişinizi en çok nerden yapıyorsunuz?

Kanalda çalışırken binada ki D&R da indirimli alışveriş yapıyordum. Şimdi ise evde ki stokları okuyorum.

*Kitap okuma alışkanlığınız tam olarak kaç yaşında başladı?

Okumayı öğrenmeden önce öğretmen olan yengem bana sürekli kitap hediye ederdi. Ben de biran önce okumayı öğrenip okumak için sabırsızlanırdım. O yüzden 6 yaşında:)

*En çok sevdiğiniz Türk yazar hangisi?

Kürşat BAŞAR özellikle de Elele dergisinde ki yazılarına bayılıyorum.

*En çok sevdiğiniz yabancı yazar hangisi?

Maeve Binchy.

*En çok hangi yazarla tanışmak isterdiniz?

Aydın BOYSAN.

*Birgün kitap yazmak ister miydiniz? Konusu ne olurdu?

Zaten daha önce çıkarmış olduğu iki kitabı olan Tuğçe'nin şimdi de yeni bir proje üzerinde çalışıyor olmasının haberini de burdan duyurmuş olalım. 

*Bu zamana kadar sizi en etkileyen kitap kahramanı hangisi?

Mavi Saçlı Kız romanında ki Burçak:(

*En çok kitap okumayı sevdiğiniz yer neresi?Yatağımda, gecelik ve sabahlığım üstümde iken makyajım silinmiş, pembe gece lambamın ışığında sessiz sakin tarçınlı sütümü içerken.


*Hiç korsan kitap aldınız mı?

Öğrenci iken evet.

*Size ait bir kütüphaneniz var mı? Kütüphanenizde ortalama kaç kitap var?
Evet var. Şuan 150 kadar kitaplarımı dağıtmasaydım 300'ü bulurdu.

*Başucu kitaplarınız neler?

Şu sıralar Özdemir ASAF'ın Sen Bana Bakma Ben Senin Baktığın Yerde Olurum. Ben bu güzel sohbet için Tuğçe'ye çok teşekkür ederim. Ona  blog ,twitter ,  dan takip edebilirsiniz. Ben çok severek takip ediyorum. Eminim siz de çok seviceksiniz!:)

7 Mart 2013 Perşembe

E L JAMES- ÖZGÜRLÜĞÜN ELLİ TONU

    Seri kitaplara olan şizofrenik bağlılığımı bilmeyen yoktur! Merakıma yenilip serinin ilk kitabı  Grinin Elli Tonu 'nu okuduktan sonra mecburen ikinci kitap olan Karanlığın Elli Tonu 'nu da okuduktan sonra çok şükür serinin son kitabı Özgürlüğün Elli Tonu'na sıra geldi...
    Tarihimi de attım:)
    Arka Kapak;
    Romantik, özgürleştirici ve kesinlikle bağımlılık yaratıcı... Bu roman dengenizi sarsacak, sizi ele geçirecek ve ebediyen sizinle kalacak.

    Anastasia Steele'in ne istediğini bilen, göz alıcı iş adamı Christian Grey'le tanışması, her ikisinin de hayatlarını deri dönülmez biçimde değiştiren şehvetli bir ilişkinin kıvılcımını çakmıştır. Christian'ın sıra dışı zevkleri karşısında şoka uğrayan, ondan hem hoşlanan hem de korkan Ana, daha derin bir bağlılık istiyordu. Onu yanında tutmaya kararlı olan Christian, bunu kabul eder.

    Şimdi her şeye sahiptirler; aşk, tutku, yakınlık, servet ve sonsuz olasılıklarla dolu bir dünya. Ana, Grey'i sevmenin kolay olmayacağını ve beraberliklerinin her ikisinin de tahmin edemiyeceği zorluklar getireceğinin her zaman farkında olmuştur. Anastasia'nın kendi benliğinden ve bağımsızlığından ödün vermeden Grey'in yaşam stiline uyum sağlamayı öğrenmesi, Grey'inse kontrol dürtüsünü aşması ve kendisini altüst eden fırtınaları arkasında bırakması gerekmiştir.

    Ama geçmişle hesapları henüz kapanmamıştır. Tam her şeye sahip gibi göründükleri bir anda, talihsizlik ve kader bir araya gelip Ana'nın en korkunç kabuslarını gerçeğe dönüştürür...
    Evet sonunda seriyi bitirebildim... Bazı kitaplar bittiği için üzülenlerdenim ama bu seri için aynı şeyi söylemem mümkün değil.. Evet çok kötü değil ama çok iyi olduğu da söylenemez! Özgürlüğün Elli Tonu Grey ve Anastasia evlendikten sonra ki sosyal ve SEX hayatlarını anlatıyor. Aslında kitapta çok ayrıntı var ama henüz kitabı okumamış insanların heveslerini kursaklarında bırakmak istemediğim için detaylıca yazmaktan vazgeçtim. Çünkü Özgürlüğün Elli Tonu sizi şaşırtacak, bazen heyecanlandıracak, hatta gözlerinizi dolduracak. Benim asıl merak ettiğim ise Karanlığın Elli Tonu'nun filmi çekilirse Grey ve Anastasia'yı hangi ünlü isim canlandıracak. Muhtemelen fazlası ile olan sex sahnelerinden dolayı cesur ve bekar olucakları kesin:) O zaman filmi çekilene kadar daha aklı başında kitaplar okumak üzere byeee:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...